Gerek kapitalist sistemin bizi içine çekmesinden, gerekse kişisel hırslarımızın esiri olmaktan ötürü elimizdekilerle yetinemiyoruz bir türlü.
Teknolojinin bize sunduğu ürünlerde bile her zaman bir üst seviyedekini elde etmeye çalışıyoruz.
İhtiyacımız olandan fazlasını istiyor, lüzumsuz isteklerimizin peşinden koşuyoruz bir ömür. Bu isteklerimizi tatmin edebilme imkanımızın olmadığını unutarak üstelik.
Bu zaman zarfındaysa, ne kadarına sahip olursak olalım hep daha fazlasını elde etmeye çalışarak tükeniyoruz, tükettiğimizi zannederken..
Bizim için yeterli olanlara şükredebilmeyi, yetinebilmeyi öğrenemiyoruz özellikle yeni nesil olarak.
.Geçmişe baktığımızda 30-40 yıldır birlikte olan çiftlerde, onların tokgözlülüğünü, bencillliklerinden sıyrılıp bir olup, sorunlarına "biz" olarak yaklaşıp, sahip oldukları az şeylerle bile nasıl da göğüs gerdiklerini görüyoruz.
Aslında günümüz ilişkilerinin de temel sorununu fark ediyoruz burada.
Kadın erkek ilişkilerin de dahil olmak üzere, sosyal hayatımızdaki yada iş hayatımızdaki insani ilişkilerde de tablo aynı. Amiyane tabirle işimizin düştüğü kişiyi ön plana alıveriyoruz bir anda. Halinden hatırından bi'haber olduğumuz dostumuz(!) bir anda tekrardan geliveriyor aklımıza.
Ne acıdır ki böyle davranarak kendimizi tükettiğimiz, vicdani duygularımızdan, insanlığımızdan verdiğimiz ödünleri görmezden gelebiliyoruz işimiz bitene kadar.
Git gide canavarlaşan bireyler haline geliyoruz şükürsüzlüklerimizle. Kibirlerimizi kuşanıyoruz, acıma duygumuzu yitiriyoruz kendimizi üstün görmeye ve hep daha fazlasını istemeye başlıyoruz.
Azmetmekle hırsı karıştırıyoruz çoğu zaman ve kanaat getiremiyoruz sahip olduklarımıza.
Halbuki elimizdekilerle yetinebilsek, aslında her şeyin ne kadar da elimizde olduğunu görebileceğiz.
O'na avuç açıp, dua edip azimle çalışan ellerimizde...
Teknolojinin bize sunduğu ürünlerde bile her zaman bir üst seviyedekini elde etmeye çalışıyoruz.
İhtiyacımız olandan fazlasını istiyor, lüzumsuz isteklerimizin peşinden koşuyoruz bir ömür. Bu isteklerimizi tatmin edebilme imkanımızın olmadığını unutarak üstelik.
Bu zaman zarfındaysa, ne kadarına sahip olursak olalım hep daha fazlasını elde etmeye çalışarak tükeniyoruz, tükettiğimizi zannederken..
Bizim için yeterli olanlara şükredebilmeyi, yetinebilmeyi öğrenemiyoruz özellikle yeni nesil olarak.
.Geçmişe baktığımızda 30-40 yıldır birlikte olan çiftlerde, onların tokgözlülüğünü, bencillliklerinden sıyrılıp bir olup, sorunlarına "biz" olarak yaklaşıp, sahip oldukları az şeylerle bile nasıl da göğüs gerdiklerini görüyoruz.
Aslında günümüz ilişkilerinin de temel sorununu fark ediyoruz burada.
Kadın erkek ilişkilerin de dahil olmak üzere, sosyal hayatımızdaki yada iş hayatımızdaki insani ilişkilerde de tablo aynı. Amiyane tabirle işimizin düştüğü kişiyi ön plana alıveriyoruz bir anda. Halinden hatırından bi'haber olduğumuz dostumuz(!) bir anda tekrardan geliveriyor aklımıza.
Ne acıdır ki böyle davranarak kendimizi tükettiğimiz, vicdani duygularımızdan, insanlığımızdan verdiğimiz ödünleri görmezden gelebiliyoruz işimiz bitene kadar.
Git gide canavarlaşan bireyler haline geliyoruz şükürsüzlüklerimizle. Kibirlerimizi kuşanıyoruz, acıma duygumuzu yitiriyoruz kendimizi üstün görmeye ve hep daha fazlasını istemeye başlıyoruz.
Azmetmekle hırsı karıştırıyoruz çoğu zaman ve kanaat getiremiyoruz sahip olduklarımıza.
Halbuki elimizdekilerle yetinebilsek, aslında her şeyin ne kadar da elimizde olduğunu görebileceğiz.
O'na avuç açıp, dua edip azimle çalışan ellerimizde...
Yorumlar
Yorum Gönder