Olumsuzluklarımla başa çıkamadığım zaman, görmezden gelemeyen, sürekli onları düşünüp gereksiz yere tasalanan insanlardanım.
Sanki o sorunu düşünmezsem, sorumsuz, vurdum duymaz bir karaktere bürünecekmişim gibi geliyor.. Halbuki sorunu düşündüğüm gibi çözümü için de bir şeyler düşünsem pekala sorun kalmayacak ama, bende öyle olmuyor işte.
Düşündükçe kararıyor içim... Karardıkça bunalıyorum ve o karanlık, diğer işlerime de gölge olmaya başlıyor, onlar da aksıyor ve derken böyle bir fasit dairede buluyorum kendimi...
Bu evrede kendimi motive edemiyorum. Birinin söylediği söz, benim düşüncelerimden çok daha değerli bir hal alıyor...
Okuyamıyorum, izleyemiyorum, dinleyemiyorum, düşünemiyorum, içimdekileri aktaramıyorum...
Sanki öylece yığılmış gibiler içimdekiler, şekillendiremiyorum.
Cümlelerim seyrekleşiyor...
Tek odağım o oluyor, mutsuzlaşıyorum...
Mizacımın zayıflığından mı yoksa çok şükür ki dediğim, yaşamadığım hayal kırıklıklarını, yaşamaktan korktuğumdan mı böyle mutsuz oluyorum, henüz çözebilmiş değilim.
Endişem de bu yüzden aslında. Bi'şeyler tarafından, birileri yüzünden incinmeye korkuyorum.
Mücadele edip yenilmektense, en baştan çekilmeyi yeğliyorum, çünkü aslında ben yenilgiyi kabullenemiyorum.
Her başarısızlığımın sonucu da ağır geçiyor bu yüzden.
Öyle ki, bilgisayar oyunlarında bile ben böyleyim. Yenilgiyi hazmedemememden ötürü pek sevmem oyunları.
Rakibime yenik düşeceğimi sezdiğim anda bırakıveririm, vazgeçerim.
( Bu arada aklıma su super mario oyunundaki başarısızlığı için çıldıran kız çocuğu geldi :) evet ben tam da öyleydim. )
Küçüklüğümde de böyleydim hala böyleyim ama ileride de böyle olmak istemiyorum.
Küçüklüğüm diyince 5-6 yaşlarındayken annemle oynadığım oyun geldi aklıma. Neydi onun adı eş bulmaca mıydı. Böyle hayvan resimleri vardı kartların üzerinde, çiftlerini bulmaya çalışıyorduk ters şekilde kapalıyken..
İşte bir gün, onu annemle oynarken babam da dahil olmuştu bize. Derken ikisi de beni fena halde yeniyorlardı.
Benim tahminlerim tutmazken onlarınki ardı ardına denk geliyordu. Neredeyse oyun bitmek üzeriydi...
Hemen bağırmaya başladım, ağladım. Kabullenemedim. Bir şekilde, ağlayıp, sızlanmalarımdan sonra tamam sen yendin demek zorunda kalmışlardı.
Keşke öyle demeselerdi, keşke ağlayıp, sızlamaya devam etseydim. Etseydim ki yenilgilerin de varlığını kabullenebilseydim.
Fark ettim de bu ve buna benzer birçok anım olmuş. Ve ben ağlayıp, sızlamalarımla bir şekilde karşı tarafa yalancı zaferimi kabul ettirmeye çalışmışım. Aslında karşı taraftan çok, kendime kabul ettiremediğim yenilgimi...
Şimdiyse hazmetmek istiyorum tüm yenilgilerimi...
Başarısızlıklarımı, tembelliklerimi örttüğünü sandığım, üzerimdeki bu karanlık kisveyi yavaş yavaş atmak istiyorum...
Sanki o sorunu düşünmezsem, sorumsuz, vurdum duymaz bir karaktere bürünecekmişim gibi geliyor.. Halbuki sorunu düşündüğüm gibi çözümü için de bir şeyler düşünsem pekala sorun kalmayacak ama, bende öyle olmuyor işte.
Düşündükçe kararıyor içim... Karardıkça bunalıyorum ve o karanlık, diğer işlerime de gölge olmaya başlıyor, onlar da aksıyor ve derken böyle bir fasit dairede buluyorum kendimi...
Bu evrede kendimi motive edemiyorum. Birinin söylediği söz, benim düşüncelerimden çok daha değerli bir hal alıyor...
Okuyamıyorum, izleyemiyorum, dinleyemiyorum, düşünemiyorum, içimdekileri aktaramıyorum...
Sanki öylece yığılmış gibiler içimdekiler, şekillendiremiyorum.
Cümlelerim seyrekleşiyor...
Tek odağım o oluyor, mutsuzlaşıyorum...
Mizacımın zayıflığından mı yoksa çok şükür ki dediğim, yaşamadığım hayal kırıklıklarını, yaşamaktan korktuğumdan mı böyle mutsuz oluyorum, henüz çözebilmiş değilim.
Endişem de bu yüzden aslında. Bi'şeyler tarafından, birileri yüzünden incinmeye korkuyorum.
Mücadele edip yenilmektense, en baştan çekilmeyi yeğliyorum, çünkü aslında ben yenilgiyi kabullenemiyorum.
Her başarısızlığımın sonucu da ağır geçiyor bu yüzden.
Öyle ki, bilgisayar oyunlarında bile ben böyleyim. Yenilgiyi hazmedemememden ötürü pek sevmem oyunları.
Rakibime yenik düşeceğimi sezdiğim anda bırakıveririm, vazgeçerim.
( Bu arada aklıma su super mario oyunundaki başarısızlığı için çıldıran kız çocuğu geldi :) evet ben tam da öyleydim. )
Küçüklüğümde de böyleydim hala böyleyim ama ileride de böyle olmak istemiyorum.
Küçüklüğüm diyince 5-6 yaşlarındayken annemle oynadığım oyun geldi aklıma. Neydi onun adı eş bulmaca mıydı. Böyle hayvan resimleri vardı kartların üzerinde, çiftlerini bulmaya çalışıyorduk ters şekilde kapalıyken..
İşte bir gün, onu annemle oynarken babam da dahil olmuştu bize. Derken ikisi de beni fena halde yeniyorlardı.
Benim tahminlerim tutmazken onlarınki ardı ardına denk geliyordu. Neredeyse oyun bitmek üzeriydi...
Hemen bağırmaya başladım, ağladım. Kabullenemedim. Bir şekilde, ağlayıp, sızlanmalarımdan sonra tamam sen yendin demek zorunda kalmışlardı.
Keşke öyle demeselerdi, keşke ağlayıp, sızlamaya devam etseydim. Etseydim ki yenilgilerin de varlığını kabullenebilseydim.
Fark ettim de bu ve buna benzer birçok anım olmuş. Ve ben ağlayıp, sızlamalarımla bir şekilde karşı tarafa yalancı zaferimi kabul ettirmeye çalışmışım. Aslında karşı taraftan çok, kendime kabul ettiremediğim yenilgimi...
Şimdiyse hazmetmek istiyorum tüm yenilgilerimi...
Başarısızlıklarımı, tembelliklerimi örttüğünü sandığım, üzerimdeki bu karanlık kisveyi yavaş yavaş atmak istiyorum...
hatalar yapmadan doğru yolun varlığını bulamayız,güçsüz duruma düşmeden güçlü olduğumuzu anlayamayız.yenilmeden yenemeyiz.
YanıtlaSilBu yüzden yenilmeyi hazmedebilmeliyiz..
SilGayet insani duygular. Herkes biraz böyle. Ama daha az, ama daha çok. Beyin işleyebileceğinden daha kompleks olasılık hesaplarıyla karşı karşıya kaldığında stres yaşamaması mümkün değil. Yoksa hayat belirli ve sıradan olmaz mıydı ve biz de yüzlerce defa seyrettiğimiz ve artık heyecan duymadığımız bir filmi izlemenin sıkıntısı ve bunalımına benzer bir bunalıma düşmez miydik?
YanıtlaSilKabullenebilmek kolay olmasa da hayatın bunlarla birlikte bir anlamı olduğunu, aslında tüm bu olumsuzlukların renk kattığını fark ediyor insan.
YanıtlaSilKimi zaman hayırlısı diyerek yoluna devam etmeye çalışıyor. Kimi zamansa devam edemeden oracıkta bekliyor...
Mühim olansa orada takılı kalmamak. Onların önümüzdeki işlerimize takıntı olmasına engel olmak ama görmezden gelmemek...