Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

"Kün Feyekün"

  Hiç başına gelmeyecekmiş gibi zannettiğin şeyler vardır ya hani?  Hep başkalarının başına gelecek türden. bize uğramasıysa en uzak ihtimaller arasında olanlar hani.   Hayatımın son bir yılında tam da o şeylerin bir çoğunu yaşadım, hem kendimde, hem etrafımda. Çok kez ağladım, ölmek istedim -hayatımın hiçbir evresinde istemediğim kadar- sonra yaşamaya alışmaya başladım tüm umutsuzlukarımla. Yeri geldi belli bir zaman kült dediğim inançlarımı reddettim. Yeri geldi yağacak kar kalmayan dağlarım oldu. Yeri geldi başarısız oldum. Yeri geldi beklemediğim kapılar açıldı yüzüme. Ve yeri geldi çok sevdim ve sevildim. Tüm bu karanlık sapaklara rağmen buralara kadar beni getirenin yine O olduğunu biliyorum. Bir zamanlar ettiğim dualardaki o cümleler kurtardı beni belki de diyorum. "Allah'ım olur da bir gün saparsam yolundan, olur da düşersem bir gün. Yine sen kaldır Allah'ım. Beni yolunda muvaffak eyle. Yine de o yolda ilerleyebilmeyi nasip eyle" O zamanlar bu

İç Sıkıntısı

nefes alamama sebebi.  sanki biraz daha derin derin nefes almaya çalışırsan, kalbin duracakmış gibi hislerin mecnunu. şöyle yapmasaydım, böyle olmazdılar. sualler sualler... hiçbir tatmin edici cevap alamayacağını bildiğin halde sormaya devam ettiğin, bunun da geçeceğini bildiğin halde, aklının hep takılı kalacağı... ya hu !

Mucize

Epeydir yazmıyordum düşünmekten. gerçi hala düşünüyorum ve hala yazasım yok ama bir elveda dememek de ayıp olur bunca yılın hatırına. boğazım düğümlü, gözlerim dolu dolu. bizimkiler içeride odadalar şu an. ben de umutsuzca, sürekli kaldığım dersin bütü için çalışıyorum. geçemezsem kafadan okulum uzadı. Ki ufak bir ihtimalle geçebilirim. hatta mucize. bak saat kaç oldu ama o mucize bulmadı beni. kaç saatler geçti üstelik. ağlayamıyorum da annemin görüş açısında olduğumdan. anlasın istemiyorum. anlarsa üzülür, gerçi sonradan elbet anlayacak, çok daha üzülecek. işte ben de buna üzülüyorum ya. en son hangi iyiliği yaptın diye soruyorum kendime. epey olmuş. hem de epey. iyi bir insan olarak gitmeyeceğim belli. ama bakarsın mucize orada gerçekleşir? bilmem ki. belki de artık mucizelere gerek yoktur, yok olacaksam.

Geçmişten

Sevgili Gelecekteki Ben; Orada nasılım şimdi? mutlu, zayıf, şişman, aşık, hasta, düşünceli... hangisiyim? başarabildim mi hedeflediklerimi? çok vazgeçişlerim ya da tembelliklerim oldu mu? sevdiklerimi üzdüm mü? hepsi hala yanımdalar mı? ne kadar kalp kırdım, kaç kişiyle bozuştum? eskisi gibi değiliz dediklerim kimler? artık ne yapmak istiyorum? netleşmeye başladı mı okul sonrası planlarım? hatalarım neler oldu? çok üzüldüm mü gidenlerin ardından? kaybettiğim zamanları yakalayabildim mi? en önemlisi, neler öğrendim, neler ya da kimler dönüm noktam oldu? ne katabildim kendime, ne üzerine yoğunlaşabildim? beni şaşırtan neler oldu? kalbimi çok kırdılar mı? ağladım mı yine çok? hayat hala umut edilebilir bir yer mi? Umarım iyi bakmışsındır bana, umarım hala yaşıyorumdur. Yaşıyorsam eğer, mutlu yıllar bana! 01.44 / 22.12.12

Masumiyeti Kaybetmek

Benim için tekabül eden zaman olarak 15 yaşıma denk gelmektedir. ve masumiyetimi kaybettiğimi anlamama vesile olan da gördüğüm enteresan rüyamdır. Kazandığım anadolu lisesi evimizden uzakta olduğu için servis ile gidip gelirdim. ilçe çıkışlarında ve girişlerinde olmak üzere de iki tane toplu mezarlığa denk gelirdim. İstisnasız her gün, gidiş gelişlerde de aksatmamak üzere, tüm vefat edenler için dua eder, onlar için mağfiret diler, 3 fatiha ve 1 de ihlas surelerini okurdum. ellerimi de gizli gizli açardım etrafımda dikkat çekmemek için. dua bitiminde ellerimi yüzüme götürürken sanki yüzümü  ovuşturuyormuşum sansınlar diye de özen gösterirdim. Bir gece rüyamda, mezarlıkta bulunan beyaz renkte ve yemin ederim ki, şekliyle bile hala hatırımda olan bir varlık gördüm. Servisle giderken ona el sallıyordum, dualarıma devam etmemi istiyor ve bana teşekkür ediyordu. diğerleri başka şeylerle ilgilenirken ben başımı çevirmiş ona bakıyordum ve gülümsüyordum. aynı şekilde o

Duvarlar

Sustu. Sonra da yazdı hep. Ergenlik dönemindeki buhranlarında da bu böyleydi, 9 yaşındayken günlüklerine başladığında da. 20'sine geldiğindeyse hala aynıydı... O zamanlar mahallede pek akranının olmayışı böyle yapmıştı belki de onu. Ya da aylak adamlığındandı.  Arada sırada yakınsa da, o bu durumdan memnundu ya da itiraf edemese de, memnun olduğuna kendisini ikna etmeye çalışıyordu. Karşılaştığı insanlar böyle yapmaya itmişti onu belki de. Belki de koyduğu bu duvarlarla, onların kendisine daha az zarar verebileceğini düşünüyordu. Kısmen haklıydı da. Artık insanlar tarafından daha az inciniyordu, söyledikleri yalanları, vaat ettikleri boş hayalleri daha az duyuyordu ve artık insanlar tarafından aldatılmıyordu ama duvarın arkasında tek   başınaydı . Bu tek başınalığın üstesinden gelebilmek için de, oyuncaklarına, kitaplarına, resimlerine ve günlüklerine veriyordu kendini. Tüm bunların da mutlu olmak için yeterli olmadığını o da anlıyordu. Üste

Kendinle Kalırsın

İzlemek için sonraya sakladığım filmlerdendi Forrest Gump. Ve bugün de ancak sıra gelebildi ona. Filmin bir sahnesinde, çözümleyemediği dertlerindenden sonra, içinden birdenbire gelen koşma isteğiyle dünyayı turlarken buluyordu kendini. Ben de sıkıntımın olduğu zamanlarda, birilerinden çok beni benim anlayacağımı düşündüğüm için hemen kendimle randevulaşırım. Bu randevularımda, kendimle muhakememi yaparken diğer insanları gözlemlemeyi de çok severim. Hasılı kelam, en iyi fırsat da tempolu yürüyüşlerim oluyor. Kalabalık caddelerden geçerken başka, tenha dar sokaklardan geçerken başka insanlar, başka başka düşünceler. Sonuysa hep aynı. Hep kendinle kalma'ya çıkan yollar... O caddelerden, o sokaklardan kimi zaman hüzünle, kimi zaman sevinçle, kimi zaman umutla da geçsek, hep kendimizle kalıyoruz. Umutlarımızı, hayallerimizi birileri üzerinde bırakmamak gerek. Bir gün onların da o başka insanlardan olabileceği ihtimalini unutmamak gerek. Ve onlar başka insanla

Oje

buz mavisi rengindeki ojemi fark ettim az evvel. uzun zamandır kullanmamaktan mütevellit arka köşelerde kalıvermiş. beğenerek almıştım halbuki. ama nedense sonradan bir tuhaf gelmeye başladı rengi. sıkıldığımı düşündüğüm, hatta niye almışım ki bu rengi diye söylendiğim anlar oldu. pişman oldum ve yalnız bıraktım onu. yine de atmaya kıyamadım, eski yaşanmışlıklarımızın hatırına. ondan vazgeçtiğimi sandığım zamanlarda, karşılaştığım farklı tonlardaki mavi ojelerimi alırken onu unutmaya başladığımı hatırlıyordum. şimdi de uzun zamandır sürmediğim tırnaklarıma yeniden sürmek istedim ojelerimi. hangisini sürsem derken, kenarda kıyıda kalan, az kullandıklarımdan süreyim de ziyan olmasın istedim. derken bizim buz mavisi takıldı gözüme. iyi dedim, kullanayım da bitsin. tırnaklarımın üzerine fırçayı ilk sürdüğüm ana kadar hala endişe vardı. ya beğenmezsem? aman canım siliveririm gider diye düşündüm. derken ilk katı sürmeyi bitirdim, hala bir memnuniyetsizlik ol

Solsun Güneş...

O batarken, ben ona dokunabilmeyi düşledim. Ne kadar güzel olduğunu haykırırken üzerimden geçen kuşları bile imrendirebilmeyi... Ve bu güzelliği avuçlarımda  hissedebilmeyi...  Ve o batışı kalbimdeki hisle mukayese edebilmeyi... Sahi o da yakar mıydı ellerimi? Uzaktan böyle göz kamaştırıcı bakarken, dokunduğumda acı verebilir miydi?   Her dokunuş, her batış acıtır mıydı? Ya da her doğuşta sahiden keramet var mıydı? Neyse boşver kerameti. Niyetim o da değildi zaten. Ben sadece istiyordum. Ona dokunamayacağımı bildiğim halde, çocuksu ve şiddetli bir istekle...  O batmadan en azından daha yakın olabilirim diye,  ayaklarımın kum içinde kalmasına aldırmadan, kumsalda koşuşum da bu yüzdendi. Saçlarımın karışmasına aldırmayışım da.   Belki onun başka bir nedeni de vardı. Aslında bu saçlarımın birbirlerine karışmış hallerine inceden inceye bir hüsnü teşbih vardi kafamda. Onlar gibi karışabilmeye olan özlem belki de.  Ama bu rüzgarın esişini sevmezken karışmak tatmin eder

Tuhaf!

Ne dinleyebildiğim şarkılar, ne izleyebildiğim filmler var bu ara tam manasıyla. Kitap bile okuyamaz oldum. Zar zor bitirebildiklerimi saymazsam. Derslerime de yoğunlaşamıyorum zaten. O kadar çok şey var ki kafamı meşgul eden. Ve bu meşguliyetleriyle hayatımı mahveden. Üstelik onlardan kurtulabilmemin tek çaresi de yine düşünmek. Erteleyemediğim, kafamın içini kemiren bu düşüncelerle nasıl baş ederim bilemiyorum. Zaten yılların verdiği bu ertelemenin tam da bir patlama evresini yaşıyorum içimde. Hal böyleyken diğer tüm meşgaleler olmayıveriyor. Atlatabileceğimi düşündüğüm, atlatabileceğim günlerin geleceğini de beklediğim için yazmalıyım ki, bu dönemlerimi unutmayayım diyorum. Bunun için mesela arada mektup da yolluyorum kendime, bu içsel yazışmalarım yetmezmiş gibi. Yazdığım mektuplardan biri var mesela 2016'ya kadar ölmezsem, almayı beklediğim. "Beklediğim" demişken zaten kilit kelime de bu sanırım. Hem umut vaad edip, mutlu eden, hem de bir

Hava'dan Su'dan

Yazmalı dedim. Kalbime sığmayanların taşıp gitmesine izin vermeden, unutmadan yazmalı. Nasıl yazdım acaba kaygısını düşünmeden. Bırakayım da taşsınlar satırlara. Bırakayım da onlar karar versin nasıl şekil alacaklarına dedim. Dedim ve geliverdim buraya. *** Hava ne güzel. Dünden sonra nasıl da becerebildi ki bu kadar güzel olabilmeyi. İnsan da böyle olabilir mi, o şiddetli yağmurlarının üzerine?

Bir Bilinçaltı Kusmuğu

Orta yaslarda bir kirtasiye sahibi ve etraflica bakinip kararsiz kaldigim dukkani.  Yine defterimi degistirmeye gelmistim. Bir turlu begenemeyip yazmaya baslayamadigim defterimi. Dukkanda musteri kalmayana dek incelemistim tum cesitlerini. Halimi anlayan, ama neden bir degistirme işlemi için bile bu kadar yardim sever olduğunu anlayamadigim bu adama hayran kalmistim. Sonra farkli renkte, boyutta, kalinlikta tum defterlere ilisti gozum. Hangisine karar vermeliyim derken renkli bolmelere ayrilmis olan defterin benim icin daha kolaylik saglayacagini belirtti kırtasiye sahibi. Elimdeki defterse uzerime tam uymustu ve derken bana karisivermisti. Onun bir anda nereye gidiverdigini simdi anliyordum.  Dukkandan ayrildim ve hemen onundeki o ucsuz bucaksiz okyanusu henüz fark ettim. Okyanusu asmak geldi icimden. Ve bir anda oluverdi icimdeki bu istek. Uzerimdeki elbisenin askilarini kavradi ellerim omuz

Deniz

yüzme bilmediğim halde boyumu aşan bir derinlikte karadenizin yükselen dalgalarına rağmen sadece ona sarılmaktı güven ve her halükarda oradan sağ salim çıkacağımı bilmekti. şimdilerdeyse az bulabildiğim çoğu kez yitirdiğim bu duyguyu beyhude bir çabayla başka insanlarda arayıp, bulamayınca da yalnızlık diye afillendirmekti belki de. belki de yanlış bir denizde, yanlış kişilere sarılıyor olmaktı sorun. sorun belki de bendim hala. çünkü ben bu yaşıma rağmen hala yüzmeyi bilmiyordum. ve bu yüzden alışamamışım bir türlü yükselen dalgalara... alışamadığım yükselen dalgaların yanı sıra dokunamadığım uzaklıklardaki dubalarsa aşmamam gereken engellerdi, hayatımın sarı çizgileriydi, ben başka denizler görmek isterken ve onlardan ötesi yoktu bana. oysa onlardan olmak, öteki olmak o kadar yakındı ki bana. şimdiyse kulaç atmayı becermiş gibiydim yalnız kalmak zorunda olunca. bedenime ahtapot misali doladığım kulaçlarımla bazen batmayı, nefessiz kal

Bi'çare

 Bir tek ölüme çare yok dediler. Peki ya olumse tek care? Sonra zamanla unutursun daha nelerini göreceksin dediler. Guzel günler görecegini vaadettiler.  Oysa kasttettiklerinin gununu gormek oldugu aklina bile gelmemişti. Daha da sonra, akli da terk etti onu bir daha gelmemek üzere.

Fasıla

Hani radyoda bir şarkının giriş müziğini duyarsın. Hoşuna gider, tanıdık gelir, derken ritim tutmaya başlarsın. Tam kendini vermişken müziğe bir işin çıkar, ayrılmak zorunda kalırsın oradan kısa bir süreliğine. Ya da yayında geçici bir süreliğine aksama olur, frekanslarda bir sorun olur ama sonra çözülür de tekrardan çalmaya devam eder hani. İşte o geri döndüğündeyse aklında kalan ezgilerden devam etmeyi umarsın sonra. Bazen o kadar şanslısındır ki tam da devamına uygun bir yerden eşlik edersin. Sanki senin için yazılmış bir beste gibi. Sanki o boşluğu biliyormuş da, sen mahrum kalma diye geleceğin zamana kadar beklemiş gibi. Bazense kaçırmış olursun. Bir türlü tutmaz dilindekilerle çalınanlar. Sen ne kadar devam ettirmek istesen de, hızlansan da, yetişemezsin. Üstelik bu sefer de o tadını alamazsın. Geç kaldığını kabul edip, sessizce bitişini dinlemek gerekir bazen, keyfin kaçsa da. Bazense sen döndüğünde bambaşka bir şarkı almıştır onun yerini. Belki daha fa

Metamorfoz

Şüphelerim var. Acabalarım... Biraz da yanılıyor muyum endişesinden kaynaklanan sorgulamalarım.. Bazense korktuğum sorgulamalarım. Bildiklerimi sil baştan alacak olmamdan, Alışkanlığa dönüşmüş eylemlerimden ayrılmaktan. Biraz cesaretsizlikten, biraz da dogmalarla örülmüş bir kozada çırpınıyor olmamdan... Ve bu yüzden, söyleyemediğim düşünceler... Halbuki söylemekten korktuğum düşünceleri gün gelir düşünmekten de korkarım değil mi? Ve o zaman, bu korkak tırtılın kozasından çıkıp, uçabilmesi nasıl mümkün olur ki?

Lades!

Tatminsizlikten öte, geride bıraktıklarımdan dolayı böyle hissediyorum. Geride bıraktığım kırıklıklarım, kırgınlıklarım... *** Saçlarımı 6 yaşına kadar kestirmemişti annem. Bebeklikten beri olan haliyleydi. Şimdiki gibi hep uzun olsun ister saçlarımı. Aslında  kesilmesini hiç istemez. Kızının saçlarının kesilmesini, kırılmasını... *** Birinci sınıfa başlayacak olmamdan mütevellit, kısa saçlarıma kavuşmam gerekiyordu artık. Hayatımda hiç makas değmemiş saçlarım için ise endişeliydim. "Anne, canımı çok yakmaz değil mi? Kesilirken çok yanacak mı yoksa canım?" demiştim. Gülümsemişti annem. "Hayır, korkma canın yanmayacak" diye eklemişti. Halbuki ben tatmin olamamıştım bu cevaptan. Sonuçta o da benim bir parçamdı ve benden ayrılırken canımın yanması gerekmez miydi? *** Boynuma pelerini geçirdikten sonra, sandalyenin yüksekliğini ayarladı kuaför. Makası elinde görünce gözlerim doldu, dudaklarım büzüldü. Kuafördeki teyzeler gülmeye başladılar, korkumu a

Sen Kimsin?

Kimilerinin gözünde yer bile edinememiş, itici, kötü, bencil, soğuk ve sayamadığım nice olumsuzluklarla tanınan birisin belki de. Belki de birilerinin hayatında bir sürü güzelliğin kök verme nedenisin. Hatta ve hatta kahramanısın onun. Güvendiği, sevdiği, fedakar gördüğü... Birilerini boşver. Söylesene şimdi sen hangisisin?

Beş'er Hayaller

İlkokul 5.sınıfta oluyorum kimi zaman. Elimde bir hatıra defteri. Cam kenarı, önden 3.sıradayım. "Kalbin kadar temiz bu sayfayı bana ayırdığın için" diye başlayan, sakın beni unutma diye biten cümleler... Ya benim için yazılmış satırlar, ya da benim arkadaşlarım için yazdığım satırlar oluyor elimde. İlerisi için hayaller kuruyoruz, sözler veriyoruz birbirimize... Kurduğum o hayallerden sonra ben nerede olurum acaba sorusu geliyor aklıma. Farkında olmadan, o işe alınırken yöneltilen sorulardan soruyorum. Sanki kendimi hayata alabilmem için gerekliymişçesine. Beş yıl sonra diyorum,  Beş yıl sonra nerede görüyorum kendimi? Düşünüyorum Hep iyi yerler, iyi insanlar hayal ediyorum. Hayallerde kötüler olmaz çünkü. Kötülerin olmadığı tek yerdir hayaller...