Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bu da Geçer Yâ Hû

   Akşam yemeği için okulun yemekhanesindeydim. Yemek kalmaz endişesiyle alelacele koridorda ilerlerken panodaki yazı gözüme takıldı. Geri döndüm, biraz geçtikten sonra.  Algıda seçicilikten miydi yoksa başka bir adı mı vardı denk gelmemin nedeni bilemiyorum. Yakın zamanda önem verdiğim birinden duymuş olmamdı belki de o cümlenin aklıma takılması. Üstelik yönetmenin adı da onu anımsatmıştı bana. Üstün körü bakıvermiştim. Nasılsa yemekten sonra detaylıca bakarım diye düşünüyordum. Yemeğimi yedikten sonra afişi incelediğimde saat 18.40'dı. Tiyatroysa bu akşam ve 19.00'daydı. Cebimdeyse son nakit param kalmıştı. Gidip gitmemekte biraz düşündüm. Üstelik zaman açısından da çabuk olmalıydım çünkü daha yurda dönecek ve 12-13 dk'lık bir mesafeyi yürümem gerekecekti tek başıma. Yurda geldim, çantamı, atkımı  kaptığım gibi koşarak çıktım. Tok karnına koşmaksa son derce yorucu olmasına rağmen acele etmeye devam ettim. Biletim bile yokken gidiyordum. Belki de tükenmişti bil

Mum Çiçeğinin Hikayesi

Heyecanla alınan çiçekçiden sonra, vardığı evde kokusunun en güzel halini sunacağına dair söz vermişti ona. Yıldız yıldız açacaktı, özünün en tatlı halini verecekti çiçeklerine... Sahibinin heyecanını öyle hissediyordu ki mum çiçeği... Sözünü tutmamak olmazdı bu heyecana, bu kalp çarpıntılarına karşı... Daha çiçekçiden çıkar çıkmaz ilk şarkılarını duymaya başlamıştı bile yapraklarında... Sanki çıkan sesinin tınısını yapraklarından köklerine kadar ulaştırabilmek istiyordu elinde olduğu sahibi... Öyle içten söylüyordu ki şarkılarını sanki bir daha ki çiçek açışında ezgiler de çıkıversin yapraklarından istiyordu...O en güzel ezgileri o da duysun... Varacağı evde dallarıyla saracaktı tüm evi...  Öyle demişti sahibi. Çiçekleri solsa bile aynı daldan tekrardan verecekti bir sonraki açışında... O ne zaman üzülse en güzel kokusuyla tekrar tebessüm ettirecekti onun yüzünü... Uzun uzun yolculuklara çıkaracaktı onu...

Ben Ölmeden Önce

Belki de ölmüştük biz. Yaşadığımızı sanıyorduk nefes alış verişlerimize kanarak. *** Belki  mahalledeki o çocuklardı katilin...  Seninle alay ettiklerinde, onlara karşı susup, sesini çıkarmadığın zaman ölmüştün zaten. Ölmüştün ve o içindeki kin sarıvermişti benliğini, sonraları... Sonra sen büyüdüğünü sanırken, onu büyütmüştün insanlara karşı. Ya da senin ölüm sebebin, cevap alamadığın ama cevabını bildiğin cümlelerdi, ondan bir türlü duyamadığın... Beklediğin... Ümit ettiğin... Belki de sevdiğin kadının...Tutulduğun o adamın... Belki de kendine söyleyemediğin cümlelerdi senin katilin... Sen söyleyemedikçe, içinden çıkmak için çırpınan, tırmalayan, kanatan cümlelerin... Bir sürü düşünü de harcayan cümlelerdi onlar... Çıkamadıkça, o hayalleri birer birer silen cümleler... Oysa silindiğini sandığın o hayallerin, onun bir lafıyla yeniden yeşereceğine o kadar emindin ki.... Belki sözcüklere bile gerek yoktu senin yeniden doğabilmen için. Bakışı,

İhtimaller

Dolmadan taşmadan yazamıyorum. Sanki o an yazmazsam içimden dökülenler boşa gidecekmiş gibi oluyor. Göz yaşlarım boşa... İnsan en çok mutlu olma ihtimali olduğu anları kaçırdığı için üzülürmüş ya sanırım bu üzüntülerim de hep bu ihtimallerden...

Yenilgileri Kabul Edebilmek

 Olumsuzluklarımla başa çıkamadığım zaman, görmezden gelemeyen, sürekli onları düşünüp gereksiz  yere tasalanan insanlardanım.  Sanki o sorunu düşünmezsem, sorumsuz, vurdum duymaz bir karaktere bürünecekmişim gibi geliyor.. Halbuki sorunu düşündüğüm gibi çözümü için de bir şeyler düşünsem pekala sorun kalmayacak ama, bende öyle olmuyor işte. Düşündükçe kararıyor içim... Karardıkça bunalıyorum ve o karanlık, diğer işlerime de gölge olmaya başlıyor, onlar da aksıyor ve derken böyle bir fasit dairede buluyorum kendimi... Bu evrede kendimi motive edemiyorum. Birinin söylediği söz, benim düşüncelerimden çok daha değerli bir hal alıyor... Okuyamıyorum, izleyemiyorum, dinleyemiyorum, düşünemiyorum, içimdekileri aktaramıyorum... Sanki öylece yığılmış gibiler içimdekiler, şekillendiremiyorum. Cümlelerim seyrekleşiyor... Tek odağım o oluyor, mutsuzlaşıyorum... Mizacımın zayıflığından mı yoksa çok şükür ki dediğim, yaşamadığım hayal kırıklıklarını, yaşamaktan korktuğumdan mı böyle mut

Kasım Bitmeden

                 Gel sevgili... Şairler gibi aforizmalarla süslemeyi isterdim ama samimi olalım onlar bir yana dursun şimdilik :) Şaka bir yana sweet nowember akımı ile dalga geçe geçe bana bir haller oldu. Ayıpladığı şey başına gelmeden ölmezmiş ya insan, işte sanırım öyle bir şey söz konusu. Ama bir dk ben aşkı ayıplamamıştım ki? Tüh keşke ayıplasaydım diye zekice bir fikir geçmedi değil tam da şu an :) Geçen arkadaşlarımla gittiğimiz Duman ve Multitap konseri için üzerime giydirilen ufak bir rol için canlandırdığım hikayedeki hayali sevgiliyi düşler oldum, düşününce mutlu, şarkılarla daha bir manidar... Tüm bunlar bir yana bugün bende bir haller var, bugün bende bir mutluluk.. Hissediyorum bi'şeyler olacak ya da olmayacak mı yoksa, neyse bilemem ama iyi şeyler umuyorum, hissediyorum çünkü  ben anlarım  ;) Ben anlarım diyor Multitap, ne de güzel anlatıyor sözlerinde değil mi?  Bazen ihtiyacımız olan tek şeyin bizi anlayan birilerinin olduğunu...                    

Söyle Bana

Çoğu zaman, dayanamam ayrılıklara Bitmesin isterim, kimi zaman nedensiz de olsa, kimi zaman aksaklıklar da olsa devam etsin isterim. Alışkanlıklarından, gerçekten sevdiklerinden kolaylıkla vazgeçebilen biri değilimdir. Bırakmak istemem, hep benim olsunlar, benimle olsunlar isterim. Ama alışmak lazım değil mi? Hepsi biter, herkes gider... Sen tüm kalbini açmışken, hazırlamışken, alışmış, bağlanmışken üstelik..

O

En heyecanlı yerinde yarım kalan filmler, dinlemeye doyamamışken biten şarkılar... Hiç bitmesin dediğimiz, sanki o anda atmosferin en üst katmanında, tüm her şeyden uzakta en mutlu insan olduğunuzu düşündüğünüz, hissettiğimiz zamanlar... Tüm olumsuzluklara nasılsa geçer, nasılsa birazdan eskisi gibi devam eder, nasılsa mutlulukla geçirdiğimiz dakikaların tekrarı başlar diye umduğumuz anlar... O ümitle bekleyerek, yarım kalan, onsuz kalan hayatımızın s'onsuzlaşması. İçimizde bir yerlerde kalmış uktelerin yarattığı burukluğun bir şekilde silinebileceği düşüncesi... Oysaki hiç silinmemesi, unutulmaması... Eksildiğini yada sona doğru yaklaştığını düşünürken, tadının azaldığını sandığımız o kekremsi acının, beklenmedik zamanlarda, beklenmedik anlarda tekrardan belirivermesi, ben gitmedim hep burdaydım, buradayım diye karşınıza dikilivermesi... Kalbinizin tam ortasında yaktığını bildiğiniz halde orada durmasına izin verdiğiniz ateş... Üstelik söndürebilecek iradeniz varken

Kanaatkârlık

 Gerek kapitalist sistemin bizi içine çekmesinden, gerekse kişisel hırslarımızın esiri olmaktan ötürü elimizdekilerle yetinemiyoruz bir türlü. Teknolojinin bize sunduğu ürünlerde bile her zaman bir üst seviyedekini elde etmeye çalışıyoruz. İhtiyacımız olandan fazlasını istiyor, lüzumsuz isteklerimizin peşinden koşuyoruz bir ömür. Bu isteklerimizi tatmin edebilme imkanımızın olmadığını unutarak üstelik. Bu zaman zarfındaysa, ne kadarına sahip olursak olalım hep daha fazlasını elde etmeye çalışarak tükeniyoruz, tükettiğimizi zannederken.. Bizim için yeterli olanlara şükredebilmeyi, yetinebilmeyi öğrenemiyoruz özellikle yeni nesil olarak. .Geçmişe  baktığımızda 30-40  yıldır birlikte olan çiftlerde, onların tokgözlülüğünü, bencillliklerinden sıyrılıp bir olup, sorunlarına "biz" olarak yaklaşıp, sahip oldukları az şeylerle bile nasıl da  göğüs gerdiklerini görüyoruz. Aslında günümüz ilişkilerinin de temel sorununu fark ediyoruz burada. Kadın erkek ilişkilerin de dahi

Düşündükçe Bazen...

  Her geçen gün biraz daha biriken, bazen korktuğum, bazen kendime bile söylemeye cesaret edemediğim karmaşık duygularımın içerisinde kaybolurken buluyorum kendimi. Yazamadığım, dilime düşüremeden aklımla kalbim arasında gidip gelen bir tünelde sıkışmış gibiyim... Ve bazen bu tüneldeki rayların ayrıldığını, farklı sapaklarla, kimi zaman tercihlerimle kimi zaman istemdışı şekillerle, farklı yerlere taşındığımı hisseder gibiyim. Üstelik henüz hangisinin içime sinip, hangisinin beni mutlu edeceğinden emin olamamış, bu raylarda seyahati seçip seçmeme hakkım tanınmamışken... Kurmak istediğim hayatımın neresinde olduğum, ne kadar yön verebildiğim konusundaki endişelerim.. Bitmeyen hayat sorgularım, anlamlandıramadıklarım... Yapmak istediklerim, hırslarım, çelişkilerim, hatalarım, tembelliklerim, başarısızlıklarım, ümitlerim, vazgeçişlerim ve şimdiye dek duymazlıktan geldiğim, dinlemeye fırsat dahi vermediğim değişen kalp atışlarım... Yolun nereye varacak olmasından çok, yaptığım

17 Ağustos

      Nasılsa o gece de yatıp ertesi gece yeni bir güne uyanacaktık. O kadar emindik ki ölmeyecekmiş gibi yaşamaya, o kadar alışmıştık ki.... Üzdüğümüz insanlara kendimizi affettirebilmek için nasılsa zamanımız vardı. Ya da hırslarımız uğruna harcayabileceğimiz koca bir ömür vardı biçtiğimiz.. Ama o gece, diğerlerinden farklı olmuştu bu kez. Uyandığımızda eskisi gibi değildi hepimiz için herşey... ****** Kalk kızım demişti annem. Depremin sesinden, yada insanların çığlıklarından irkilerek uyanmayayım diye yapmıştı belli ki. Ne oluyor anne diye sordum. sahi saat kaçtı ki, hem annem ne diye uyandırmıştı beni? "Deprem oluyor kızım, ama telaşlanma ben iyiyim" dedi.  "Babam dedim babam nerede?" "Sakin ol kızım o da iyi" dedi. "Hadi kalk da bir an evvel çıkalım evden..." ******* 6 yaşındaydım. Üç katlı bir evin giriş katında kirada kalıyorduk.Bahçesindeyse dokunmamın yada koparmamın yasak olduğu meyve ağaçları ve çiçekle

aşık olmak

Olmadım blogcum hem de hiç... kalbim hiç yerinden çıkacakmış gibi olmadı o kitaplarda anlattıkları gibi. ya da onu düşünmeden geçmeyen zamanlarım olmadı hiç. midemde kelebekler falan da uçuşmadı. sanırım ben de bir anormallik var. anormalliğimin yanı sıra nasıl olmadım, oldum da ben mi bilmiyorum yada fark etmeden falan mı aşık oldum bilmiyorum, anlamıyorum. filmlerden şarkılardan bildiğim tüm her şey... onun haricinde aşk dediklerinde zerre bir şey gelmiyor aklıma. düşünüyorum insan bilmediği, tatmadığı bir duygunun eksikliğini yaşar mı diye, acaba bu filmler, şarkılar, sokakta gördüğüm tutku dolu gözlerle birbirine bakan, birbirini arzulayan insanları bilmeseydim de, ben yine aşık olamadığım için üzülür müydüm?  aşk diye bir olgunun varlığına nasıl kanaat getirebilirdim ki? gerçekten merak ediyorum...

Ben Küçükken...

Yalnızlıktan yakınırdım küçükken... Bencildim çünkü biraz. Paylaşmazdım oyuncaklarımı falan. Oyunlarda hep ben kazanmalıydım, mesela dayanamazdım kaybetmeye, oturur ağlardım. Cimriydim de, defterime yazmaya en üstten ve hani kırmızı çizgi olurdu ya paragraf yapabilmek için, işte ben hep o kırmızı çizginin içinden başlardım. Herkesle arkadaş da olamazdım.Çünkü pek çekilir bir arkadaş değildim açıkçası.Verdiğim ucu ertesi gün almak isterdim yada kalan 50 kuruşumu alabilmeliydim arkadaşımdan muhakkak. Gel zaman git zaman yalnız kaldım sonra pek arkadaşım olmadı tabii. 5-6 arkadaşım vardı samimi olduğum onlar da bilirlerdi benim huyumu zaten. Verdiğim uçları, not kağıtlarını falan dün senden ödünç almıştım diye masama getirir verirlerdi ve içimde işte o zaman inanılmaz bir rahatlama olurdu. Dışarıya çıkmayı da sevmezdim evdeydim hep yaz tatillerinde. Yaz tatili kitabımı yaz başlamadan bitirdiğimden canım sıkılmaya başlardı. El atarimi oynar,kitap okur,evcilik oynardım kendi kendim

Merhabalar Sevgili İnsanlar Merhaba :)

Çok ara verdim halbuki düzenli yazıcam diye başlamıştık değil mi? Erteledikçe erteledim ve eksik kaldı buralar hep. Çok düşündüm, gerçekten emek vererek yazayım diye ama gerçekten zaman aldılar ve hala bitmiş değiller yazılarım, tez zamanda bitirebilirim umarım. Neyse anlatılacak çok şey var aklımda olan kesik kesik çok şey ve böyle şeyler geldikçe heyecanım daha da bir artıyor hemen bir kağıt kalem bulup yazasım geliyor. Sonrada yapmam gereken dersler aklıma geliyor ve velhasıl yarım kalıyor yazılanlar.

Yol

 Tenha bir  saatte guguk kuşlarının eşliğinde, üzerine bastığım kurumuş yaprakların hışırtılarıyla ilerliyordum..Gökyüzünde gün ağaracağının haberini vermek üzere mavimsi çizgileriyle şafak belirmek üzereydi.Ilık esen rüzgarın getirdiği deniz kokusuyla ormandan denize ulaşabilme ihtimallerimi hesaplamak için etrafımı detaylıca gözlemlemeye başlamıştım.  Nereye gittiğimin farkında olmadan.Sahi nereye gidiyordum amacım neydi ki düşmüştüm bu yola? Yola nereden başladığımın farkında da değildim üstelik ama bunu bilmiyor olmam bu yolun başının olduğu gerçeğini değiştirmezdi ki. Elbet bir başlangıcı olmalıydı bilemediğim, göremediğim bir başlangıç.. Bu yola nerede başladığımı hatırlamasam da yolun biteceğinin farkındaydım ürkek adımlarımı diğer bir yaprağın üzerine atarken.

Nevşehir