Ana içeriğe atla

Ben Küçükken...

Yalnızlıktan yakınırdım küçükken...

Bencildim çünkü biraz. Paylaşmazdım oyuncaklarımı falan. Oyunlarda hep ben kazanmalıydım, mesela dayanamazdım kaybetmeye, oturur ağlardım. Cimriydim de, defterime yazmaya en üstten ve hani kırmızı çizgi olurdu ya paragraf yapabilmek için, işte ben hep o kırmızı çizginin içinden başlardım.
ben küçükken

Herkesle arkadaş da olamazdım.Çünkü pek çekilir bir arkadaş değildim açıkçası.Verdiğim ucu ertesi gün almak isterdim yada kalan 50 kuruşumu alabilmeliydim arkadaşımdan muhakkak.

Gel zaman git zaman yalnız kaldım sonra pek arkadaşım olmadı tabii. 5-6 arkadaşım vardı samimi olduğum onlar da bilirlerdi benim huyumu zaten. Verdiğim uçları, not kağıtlarını falan dün senden ödünç almıştım diye masama getirir verirlerdi ve içimde işte o zaman inanılmaz bir rahatlama olurdu.

Dışarıya çıkmayı da sevmezdim evdeydim hep yaz tatillerinde. Yaz tatili kitabımı yaz başlamadan bitirdiğimden canım sıkılmaya başlardı. El atarimi oynar,kitap okur,evcilik oynardım kendi kendime. Hı bir de yastıklardan ev yapardım. Bazen nadir de olsa aşağıya iner tasolarımı kapıştırır, orta da sıçan oynar mızıkçılık yapardım çocukluk tabiriyle :)



Sonraları daha da hissettim yalnızlığımı. Gerek çevremdeki yaşıtlarımın azlığından, gerek benim huysuzluğumdan.  Ağlamaya başladım yalnızlığımı daha da hissettikçe, benim niye kardeşim yok diye. Kardeşimi de galiba can sıkıntımdan ve yalnızlığımdan istemiştim.

9-10 yaşlarındayken bir rüya gördüm sonra. Hastanedeydik, annem babam ve ben. Bir de amerikan tıraşı olmuş sarı saçlarıyla mavi tulumu olan 4-5 yaşlarında bir çocuk da vardı ayakta. Rüyama göre hastenede olma sebebimiz o tatlı çocuğun doğmuş olmasıydı.  Neyse işin fantastik tarafına gelelim. Annemlere bu rüyamı anlatalı 3 ay oluyodu ki müthiş bir haber aldım:)

Kardeşim olacaktı!

Allahım nasıl sevinmiştim o gün öyle sokakta zıplayıp durmuştum öğrendiğim anda. Sonra herkese anlatıyordum benim kardeşim olacak diye.

Kontrolleri başladı annemin sonra.
Ve büyük gün geldi. Cinsiyetini öğrenecektik. Doktor beni yanına çağırdı, söyle bakalım kardeşinin cinsiyetini diye. Tabii ki malum cevabı verdim rüyamda görmüştüm ki ben zaten. Erkek olacaktı benim kardeşim:) Bu fantastik rüyamı anlattığımda doktor da şaşırmıştı neyse efendim o gün bugündür yaklaşık tüm hamile tanıdıklarımızın doğacak çocuklarının cinsiyet tahminini yapmaktayım. Şaşırtıcı olan şu ki sanırım şu ana dek hiç yanılmadım da :)

Neyse benim erkek kardeşimden bahsediyorduk değil mi?

Annemin hamileliği boyunca hep merak ettim doğunca nasıl olacak, kime benziyecek, sesi nasıl olur ki acaba diye? Bi'şeyler okudum hep bebek gelişimiyle ilgili falan. O kadar heyecanlıydım ki o doğacak diye.

Sonra bir gün 4 ocak 2003'de doğuverdi yakışıklım.



Kucağıma ilk aldığımda o kadar minikti ki elim kadar dı neredeyse. Sonra çay kaşıklarıyla su içirmeye, gaz yapmasın diye rezene çaylarına, diş sağlığı için minik diş haplarına, altını değiştirmeye, taze meyve sularını hazırlamaya, yoğurtlarını yedirmeye başlamıştım. Git gide büyüyordu ve rüyamdaki o halini almaya başlamıştı bile.


Birazcık daha büyüdükçe daha rahat almaya başlamıştım kucağıma. Sonra sürekli düşürmeye de başlamıştım. Hatta o kadar çok düşürüyordum ki kucağımdann dakikalarca ağlamaktan kendine gelemiyordu. Üstelik hep koltuktan aşağı kafa üstü düşüşler oluyordu bunlar.

Emeklemeyi ise bir türlü becerememişti hatta çok kızıyordum yaşıtlarıyla karşılaştırıp. Sonra otura otura hareket etmeye başladı derken bir gün artık ilk adımlarını atmaya başlamıştı bile.

Geceleri uyanırdı bazen ağlayarak, bizimkilerle birlikte ben de kalkar kucağıma alıp pışpışlardım. Kafasını omzuma yasladığında bana ne kadar da güvendiğini  ve artık aslında ne kadar da büyüdüğümü hissederdim.

Ve ben artık değişmiştim...

Yürümeye başlamasıyla parka iner, okuldan gelirken kantinden ona ufak şekerlemeler getirir olmuştum. O bunları aldığında da inanılmaz mutlu oluyordum. Bazen aldığım hazır yiyeceklerden hiç yemeden ona veriyordum, o bencil aysun gitmiş fedakar biri gelmişti yerine.


Benim onun büyemesinde katkım olduğu kadar onun da benim değişimimde katkısı çok büyüktü. O bana bi'şeyler sorduğunda kendimi sanki konunun uzmanıymışcasına anlatırken buluyordum ve bu da onun çok hoşuna gidiyordu. Birlikte araştırıp konuştuğumuz en çok konulşardan biriydi uzay. İzlediği filmlerin, çizgi filmlerin, belgesellerin etkisiyle uzay uzmanlık alanımızdı artık onunla tabii bir de robotlar...


Aklı ermeye başladıkça ve ona büyüyünce ne olacaksın soruları yöneltildikçe sıradan cevaplar vermiyordu o. Çünkü o robot mühendisi olacaktı. Transformersdan etkilendiği otobotları gerçek kılacaktı büyüyünce.  Aldığım kitapların konusu uzay veya bilim kurgu üzerineyse hele günlerce elinden düşürmeden herkese anladıklarını anlatıp dururdu. Onun yaşıtlarına nazaran bu kadar araştırmacı ve meraklı olmasıysa beni inanılmaz mutlu ediyordu..

Benimle birlikte o da büyüyordu artık. Yorum yapması, kitap okuması hatta artık maçları izlemeye başlaması beni ayrı keyiflendiriyordu.

Umarım hayatımıza bu keyifli anlar artarak eklenmeye devam eder. Çünkü benim senden öğreneceğim  daha çok şey var küçüğüm...






Küçüğüme küçük bir not

Olur da  bir şekilde bu satırlara denk gelirsen bir gün ve yanında ben yoksam bile.. Her zaman ki tebessümünü düşürme yüzünden sakın.. Ve hep dirayetli ol...

Başına ne gelirse gelsin herşeye rağmen vazgeçme sakın bu hayattan. Emin ol yapabileceğin hala çok şey var ve ablan senin her zaman yanında yakışıklım.  Bu satırları yazarken de bir düğümlenme oldu boğazımda :) evet sulugözüm dediğin gibi.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Epey Zamandan Sonra

Ne kadar zaman olmuş blog'uma uğramayalı, Aslında hep aklımdaydı ama vakit ayıramadım, üşendim belki de bi'şeyler yazmak için.. Belki de özel kalsın diye paylaşmak istemedim bilemiyorum. Bahsetmeye bir yerden başlamak gerekirse, bir yıl öncesinde gerçekleşmesi, kısa vadede imkansız diye baktığım kararlar aldım. Öncesinde bir erkek arkadaşım bile olmamışken, bir yıl dolmadan, tanışıp evleniverdik Eşimle... Rabbim'e binlerce hamd olsun ki, bu kısa vadede nasıl çok özel biri olduğunu görebildim... Bana çok kıymet veren, her manada mutluluğumu, şahsi mutluluğundan önde tutan, şefkatle ve en önemlisi merhametle sevebilen biri... Rabbim ondan Razı Olsun İki Cihanda da. Hamd olsun, düğün dernek işleri derken bitiverdi hepsi.. Sonrasında balayı için Kaş' a uçtuk. Sakin, kalabalıktan uzak, çok şirin ve manzarasına hayran olduğumuz bir butik oteli tercih ettik. Antalya Havalimanına epey uzakta olması sebebiyle araba kiralamadan ulaşımın pek uygun olmayacağ

Nefsimin Cimri ve Bencil Tutkulari

Icimde bir sey var. Nasil tarif edebilecegimi bilmiyorum fakat dilim dondugunce anlatmak istiyorum bu duyguyu. Sanirim yazdikca ben de daha iyi anlamis olacagim. Bir zaman geliyor, elime hayir edebilmek icin bir firsat geciyor. (Allah kabul etsin maksadim kendimi iyi bir insan olarak gostermek degil. Bunun için vermiyorum bu ornegi. ) O hayri Allah nasip ederse gerceklestiriyorum fakat sonrasinda daha fazla sey yapmak adina olan dusuncelerimi bir yanim engelliyor. Ne yalan soyleyeyim, sanki icimdeki bir duygu "tamam, abartma, bu kadar yeter iste"  diye frenleyerek ve ustelik bu frenlemeye de hakli bahaneler bulmaya calisarak beni rahatlatmaya calisiyor. Ben de bu icimden coskun bir sekilde gelen iyilik yapma gudusu ve "tamam, abartma ya da boşver basina is alma" gibi duygular arasinda gidip geliyorum.  Itiraf etmem gerekirse sanirim icimde olan cimrilik bunlara engel oluyor. Sadece maddi anlamda degil. Manevi anlamda da cimri sayilabilecek biriyim denilebili

Çocuklar Ve Yaşlılar

İletişim halindeyken, kendimi en rahat hissettiğim, bir sonraki cümlemde nelerden bahsetsem, şunu desem yanlış anlar mı, bunu söylesem benim hakkımda başka bir fikre kapılır mı, konu nasıl ilerler, ne dersem de muhabbet döner gibi sorulara,kaygılara lüzum bulmadığım iki gurup insan oluyor hayatımda. Biri çocuklar, biri yaşlılar. Bıkmadan usanmadan, karşımdakinin niyetini anlamaya çalışmadan fütursuzca, konuşabildiğim, zamanın nasıl aktığını anlamadığım bu iki insan gurubunu çok seviyorum. Onlarla geçirdiğim zamanda konunun nasıl ilerlediğinin bile farkına varmıyorum. Genelde soru soran taraf ben ve çoğunlukla yanıt almaya çalışan taraf da ben olarak ilerliyor muhabbetlerimiz. Bu iki gurup da sorulara yanıt vermekten oldukça memnun oluyorlar nedense. Sanırım ilgilenildiklerini hissetmeleri, kendilerini de iyi hissettiriyor. Allah rahmet eylesin, babaannemle ve dedemle öyle konuşurduk ki. Kendi annesi olmasına rağmen Babama bile fenalık gelirdi bizim uzun muhabbetlerimizde

Oje

buz mavisi rengindeki ojemi fark ettim az evvel. uzun zamandır kullanmamaktan mütevellit arka köşelerde kalıvermiş. beğenerek almıştım halbuki. ama nedense sonradan bir tuhaf gelmeye başladı rengi. sıkıldığımı düşündüğüm, hatta niye almışım ki bu rengi diye söylendiğim anlar oldu. pişman oldum ve yalnız bıraktım onu. yine de atmaya kıyamadım, eski yaşanmışlıklarımızın hatırına. ondan vazgeçtiğimi sandığım zamanlarda, karşılaştığım farklı tonlardaki mavi ojelerimi alırken onu unutmaya başladığımı hatırlıyordum. şimdi de uzun zamandır sürmediğim tırnaklarıma yeniden sürmek istedim ojelerimi. hangisini sürsem derken, kenarda kıyıda kalan, az kullandıklarımdan süreyim de ziyan olmasın istedim. derken bizim buz mavisi takıldı gözüme. iyi dedim, kullanayım da bitsin. tırnaklarımın üzerine fırçayı ilk sürdüğüm ana kadar hala endişe vardı. ya beğenmezsem? aman canım siliveririm gider diye düşündüm. derken ilk katı sürmeyi bitirdim, hala bir memnuniyetsizlik ol

Hayırlı Eş...

Gecen is yerinde bir ogle yemeginde konusu acilmisti evliligimin. Simdiki yapilan evliliklere gore erken bir evlilik olarak goruluyor sanirim ki, merak ediliyor. En cok sorulansa, o kadar kisa surede birbirimize nasil guvenebildigimiz, sirrinin ne oldugu oluyor. Oysa kismetten baska cevap veremiyor insan. Cunku hakikaten Allah'in nasip etmesinden baska bir sey degil basimiza gelenler. O kadar kisa surede birbirimize isinabilmemiz, guvenebilmemiz, iliskimiz icin onlarca fedakarlik yapip ve bir onlarca kadar riski goze alip evlilige kadar gelebilmesinin ozel bir formulu falan yok. Fakat dusunuyorum da, yaklasik bir bucuk yil kadar evvelinde yasadigim karamsarliklar, korkular, belirsizlikler hepsi ne kadar da uzagimda kalmis dualarimin sayesinde. Ha illa bir formul bekleniyorsa, dua'dan baska bir secenek gelmiyor aklima. Ozellikle anne baba duasi... Onlarin dualarini aldigimin o kadar farkindayim ki, yasadigim cogu seyin yolunda gitmesinin, olmaz dedigim seyletin oluverm

Duvarlar

Sustu. Sonra da yazdı hep. Ergenlik dönemindeki buhranlarında da bu böyleydi, 9 yaşındayken günlüklerine başladığında da. 20'sine geldiğindeyse hala aynıydı... O zamanlar mahallede pek akranının olmayışı böyle yapmıştı belki de onu. Ya da aylak adamlığındandı.  Arada sırada yakınsa da, o bu durumdan memnundu ya da itiraf edemese de, memnun olduğuna kendisini ikna etmeye çalışıyordu. Karşılaştığı insanlar böyle yapmaya itmişti onu belki de. Belki de koyduğu bu duvarlarla, onların kendisine daha az zarar verebileceğini düşünüyordu. Kısmen haklıydı da. Artık insanlar tarafından daha az inciniyordu, söyledikleri yalanları, vaat ettikleri boş hayalleri daha az duyuyordu ve artık insanlar tarafından aldatılmıyordu ama duvarın arkasında tek   başınaydı . Bu tek başınalığın üstesinden gelebilmek için de, oyuncaklarına, kitaplarına, resimlerine ve günlüklerine veriyordu kendini. Tüm bunların da mutlu olmak için yeterli olmadığını o da anlıyordu. Üste

Kendinle Kalırsın

İzlemek için sonraya sakladığım filmlerdendi Forrest Gump. Ve bugün de ancak sıra gelebildi ona. Filmin bir sahnesinde, çözümleyemediği dertlerindenden sonra, içinden birdenbire gelen koşma isteğiyle dünyayı turlarken buluyordu kendini. Ben de sıkıntımın olduğu zamanlarda, birilerinden çok beni benim anlayacağımı düşündüğüm için hemen kendimle randevulaşırım. Bu randevularımda, kendimle muhakememi yaparken diğer insanları gözlemlemeyi de çok severim. Hasılı kelam, en iyi fırsat da tempolu yürüyüşlerim oluyor. Kalabalık caddelerden geçerken başka, tenha dar sokaklardan geçerken başka insanlar, başka başka düşünceler. Sonuysa hep aynı. Hep kendinle kalma'ya çıkan yollar... O caddelerden, o sokaklardan kimi zaman hüzünle, kimi zaman sevinçle, kimi zaman umutla da geçsek, hep kendimizle kalıyoruz. Umutlarımızı, hayallerimizi birileri üzerinde bırakmamak gerek. Bir gün onların da o başka insanlardan olabileceği ihtimalini unutmamak gerek. Ve onlar başka insanla

Deniz

yüzme bilmediğim halde boyumu aşan bir derinlikte karadenizin yükselen dalgalarına rağmen sadece ona sarılmaktı güven ve her halükarda oradan sağ salim çıkacağımı bilmekti. şimdilerdeyse az bulabildiğim çoğu kez yitirdiğim bu duyguyu beyhude bir çabayla başka insanlarda arayıp, bulamayınca da yalnızlık diye afillendirmekti belki de. belki de yanlış bir denizde, yanlış kişilere sarılıyor olmaktı sorun. sorun belki de bendim hala. çünkü ben bu yaşıma rağmen hala yüzmeyi bilmiyordum. ve bu yüzden alışamamışım bir türlü yükselen dalgalara... alışamadığım yükselen dalgaların yanı sıra dokunamadığım uzaklıklardaki dubalarsa aşmamam gereken engellerdi, hayatımın sarı çizgileriydi, ben başka denizler görmek isterken ve onlardan ötesi yoktu bana. oysa onlardan olmak, öteki olmak o kadar yakındı ki bana. şimdiyse kulaç atmayı becermiş gibiydim yalnız kalmak zorunda olunca. bedenime ahtapot misali doladığım kulaçlarımla bazen batmayı, nefessiz kal