Ana içeriğe atla

Taşınma İşleri

Van Gölü, Haziran 2017

Taşınmamıza az bir zaman kala gel dışarı çıkalım dedi eşim. Şansımıza gittiğimiz kafenin üst katında bir tek biz vardık bir de benim en sevdiğim şarkılar. Hani Aysun hangi şarkıları seversin söyle deseler de bir oynatma listesi yapsalar ancak o kadar olurdu. Karşımızda göl, önümüzde tarçınlı salep -bu arada evet salep içilebilecek soğuklukta oluyor Tatvan mayıs aylarında bile- ile ne kadar keyif almıştım. Bir yandan da gözlerim dolmuştu, belki şarkılardan belki az da olsa gidecek olmanın verdiği hüzünden.  İşte o anlardan kareler...



Tatvan, Mayıs 2017

Tatvan, Mayıs 2017



Taşınmak sanıldığı gibi zor. Üstelik benim gibi nereden başlayacağını bilemezsen ve bir o oda bir bu oda karışık şekilde toplarsan biraz daha zor olabiliyor. Yine de halledebildim çok şükür. Evin bir odasına tüm kolileri yığmaya başladım bir ay öncesinden. Son ana kadar içlerine bir şey konulması gerekebilir diye açık bıraktım. Taş çatlasın 30 koli çıkar dediğimiz nakliye firmasına ise irili ufaklı toplamda 99 koli ile yükleme yaptık :) Sözde her bir kolinin üzerine  içinde ne var ne yok yazıyorum. Kaç adet çıkacağını da sayacaktım ama yetişemedim. En son mahallenin çocuklarını kullandım bu konuda :) Kaç koli yüklendiğini onlara saydırttım, tabii ki de belli bir rüşvet vereceğimi söyleyerek. Başta 2 çocuğa bu görevi vermiştim ama zamanla 15 çocuğa kadar ulaştı rakam. Mahallede daha önce hiç fark etmediğim çocuklar bile kapıya gelip "Abla taşınacak, yardım edilecek bir şey var mı?" diye soruyorlardı :) Sağ olsunlar faydaları dokundu. Bir de demontaj işini abartıp herşeyı kulplarına kadar sökmüştüm. Nakliyeciler için zaman almasın bir an evvel evden çıkabilelim diye. çekmeceler olsun, orta sehpa olsun, çalışma sandalyeleri olsun aklınıza gelebilecek herseyi söktüm, bir güzel havalı poşetlerle sardım, köşelerini 2-3 kez bantla geçtim ki zarar görmesin diye. Derken zaten kocaman 6-7 koli bandını bitirmişim bile. Sonrasında buraya gelince nakliyeci abiler de sordu, 
-Yenge senin işin ne? 
-Mühendisim ben.
-Ne mühendisisin?
-Endüstri mühendisiyim ben.
-Neyle ilgili? Yanlış anlama da, bu montaj mobilya işleri falan mı yapıyorsunuz?
- :D yok hayır, üretim, planlama bizimki daha çok, bunlarla ilgili değil :D

Eşim çalışınca, bir de ayrılma prosedürleriyle uğraşınca, ee ben de biran evvel işler bitsin derdine girince, tüm gücümle sarıldım toparlanma işlerine. Ee bir de sevemediğim bir yerden kurtulmanın coşkusu da olunca, çabucak sayılabilecek bir sürede bitti işler.

Tatvan, Haziran 2017

Nakliyeci bulma işleri de Allah'tan çok zamanımı almadı. Sadece internetten bulduğum firmaları tek tek arayıp, sigorta yapıp yapmadıklarını, nelerin dahil olup olmadığını öğrenerek ve fiyat alarak bir karşılaştırma yaptım. Fiyat olarak da tarih ve diğer şartlar olarak da bana uyan bir firmayla anlaştık, anlaşmasına ama adamdan yine de bir emin olamadım. Son bir buçuk hafta kala bir daha aradığımda, Tatvan'daki işinin iptal olduğunu ama belki yine iş çıkabileceğini söyledi, bizim taşınacağımız tarihe kadar. Ee içimdeki kurt boşuna değilmiş. Ben de ikinci bir alternatif olarak not aldığım firmayı aradım. O tarihte şoförlerini göndereceklerini sorun olmayacağını söylediler. Ben tabii üzerine bir 5 kez daha arayarak teyit etme ihtiyacı duymadım değil. Neyse ki, sözlerinde durdular ve bir tek bardağım bile kırılmadan tüm eşyalarımı sapasağlam taşıdılar. Tabii benim paranoyak gibi sarıp sarmalamamın da etkisi olabilir :)

Tatvan, Mayıs 2017

Çok şükür ki, kazasız belasız bir taşınma sürecini daha atlattık ve sağ salim gelebildik. Buradaki evimizi, çevremizi gerçekten çok sevdim. Balkonuma özgürce çıkabilmeyi, tek başıma dışarıya çıkabilmeyi ve en çok da güneşli havaları çok özlemişim. Elhamdülillah hepsi için.

Bir de buranın doğası, yeşilliği, sakinliği o kadar iç açıcı ki, gelir gelmez video'ya almıştım, onu da şuraya koyayım.





Yorumlar

  1. Ne güzel:) Darısı başımıza🤗 İlk geldiğimizde burayı sevmiştim. Zaman geçtikçe baymaya başladı.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Amin :) Ben ilk geldiğimde de sevememiştim :) belki benim kötü tesirim olmuştur sonradan sevmemenizde. Tatvan daha çok ileri yaşlardayken yaşanılabilecek bir yer. Genç nesil için ne yazık ki sıkıcı bir yer bence.

      Sil
  2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  3. Yani şu sıra bazı seyler benim elimde olsa gözüm kapalı giderim Tatvan'dan. O derece ortam sıktı. Sabredelim bakalim Mevlam neyler,neylerse güzel eyler.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Epey Zamandan Sonra

Ne kadar zaman olmuş blog'uma uğramayalı, Aslında hep aklımdaydı ama vakit ayıramadım, üşendim belki de bi'şeyler yazmak için.. Belki de özel kalsın diye paylaşmak istemedim bilemiyorum. Bahsetmeye bir yerden başlamak gerekirse, bir yıl öncesinde gerçekleşmesi, kısa vadede imkansız diye baktığım kararlar aldım. Öncesinde bir erkek arkadaşım bile olmamışken, bir yıl dolmadan, tanışıp evleniverdik Eşimle... Rabbim'e binlerce hamd olsun ki, bu kısa vadede nasıl çok özel biri olduğunu görebildim... Bana çok kıymet veren, her manada mutluluğumu, şahsi mutluluğundan önde tutan, şefkatle ve en önemlisi merhametle sevebilen biri... Rabbim ondan Razı Olsun İki Cihanda da. Hamd olsun, düğün dernek işleri derken bitiverdi hepsi.. Sonrasında balayı için Kaş' a uçtuk. Sakin, kalabalıktan uzak, çok şirin ve manzarasına hayran olduğumuz bir butik oteli tercih ettik. Antalya Havalimanına epey uzakta olması sebebiyle araba kiralamadan ulaşımın pek uygun olmayacağ

Nefsimin Cimri ve Bencil Tutkulari

Icimde bir sey var. Nasil tarif edebilecegimi bilmiyorum fakat dilim dondugunce anlatmak istiyorum bu duyguyu. Sanirim yazdikca ben de daha iyi anlamis olacagim. Bir zaman geliyor, elime hayir edebilmek icin bir firsat geciyor. (Allah kabul etsin maksadim kendimi iyi bir insan olarak gostermek degil. Bunun için vermiyorum bu ornegi. ) O hayri Allah nasip ederse gerceklestiriyorum fakat sonrasinda daha fazla sey yapmak adina olan dusuncelerimi bir yanim engelliyor. Ne yalan soyleyeyim, sanki icimdeki bir duygu "tamam, abartma, bu kadar yeter iste"  diye frenleyerek ve ustelik bu frenlemeye de hakli bahaneler bulmaya calisarak beni rahatlatmaya calisiyor. Ben de bu icimden coskun bir sekilde gelen iyilik yapma gudusu ve "tamam, abartma ya da boşver basina is alma" gibi duygular arasinda gidip geliyorum.  Itiraf etmem gerekirse sanirim icimde olan cimrilik bunlara engel oluyor. Sadece maddi anlamda degil. Manevi anlamda da cimri sayilabilecek biriyim denilebili

Çocuklar Ve Yaşlılar

İletişim halindeyken, kendimi en rahat hissettiğim, bir sonraki cümlemde nelerden bahsetsem, şunu desem yanlış anlar mı, bunu söylesem benim hakkımda başka bir fikre kapılır mı, konu nasıl ilerler, ne dersem de muhabbet döner gibi sorulara,kaygılara lüzum bulmadığım iki gurup insan oluyor hayatımda. Biri çocuklar, biri yaşlılar. Bıkmadan usanmadan, karşımdakinin niyetini anlamaya çalışmadan fütursuzca, konuşabildiğim, zamanın nasıl aktığını anlamadığım bu iki insan gurubunu çok seviyorum. Onlarla geçirdiğim zamanda konunun nasıl ilerlediğinin bile farkına varmıyorum. Genelde soru soran taraf ben ve çoğunlukla yanıt almaya çalışan taraf da ben olarak ilerliyor muhabbetlerimiz. Bu iki gurup da sorulara yanıt vermekten oldukça memnun oluyorlar nedense. Sanırım ilgilenildiklerini hissetmeleri, kendilerini de iyi hissettiriyor. Allah rahmet eylesin, babaannemle ve dedemle öyle konuşurduk ki. Kendi annesi olmasına rağmen Babama bile fenalık gelirdi bizim uzun muhabbetlerimizde

Oje

buz mavisi rengindeki ojemi fark ettim az evvel. uzun zamandır kullanmamaktan mütevellit arka köşelerde kalıvermiş. beğenerek almıştım halbuki. ama nedense sonradan bir tuhaf gelmeye başladı rengi. sıkıldığımı düşündüğüm, hatta niye almışım ki bu rengi diye söylendiğim anlar oldu. pişman oldum ve yalnız bıraktım onu. yine de atmaya kıyamadım, eski yaşanmışlıklarımızın hatırına. ondan vazgeçtiğimi sandığım zamanlarda, karşılaştığım farklı tonlardaki mavi ojelerimi alırken onu unutmaya başladığımı hatırlıyordum. şimdi de uzun zamandır sürmediğim tırnaklarıma yeniden sürmek istedim ojelerimi. hangisini sürsem derken, kenarda kıyıda kalan, az kullandıklarımdan süreyim de ziyan olmasın istedim. derken bizim buz mavisi takıldı gözüme. iyi dedim, kullanayım da bitsin. tırnaklarımın üzerine fırçayı ilk sürdüğüm ana kadar hala endişe vardı. ya beğenmezsem? aman canım siliveririm gider diye düşündüm. derken ilk katı sürmeyi bitirdim, hala bir memnuniyetsizlik ol

Hayırlı Eş...

Gecen is yerinde bir ogle yemeginde konusu acilmisti evliligimin. Simdiki yapilan evliliklere gore erken bir evlilik olarak goruluyor sanirim ki, merak ediliyor. En cok sorulansa, o kadar kisa surede birbirimize nasil guvenebildigimiz, sirrinin ne oldugu oluyor. Oysa kismetten baska cevap veremiyor insan. Cunku hakikaten Allah'in nasip etmesinden baska bir sey degil basimiza gelenler. O kadar kisa surede birbirimize isinabilmemiz, guvenebilmemiz, iliskimiz icin onlarca fedakarlik yapip ve bir onlarca kadar riski goze alip evlilige kadar gelebilmesinin ozel bir formulu falan yok. Fakat dusunuyorum da, yaklasik bir bucuk yil kadar evvelinde yasadigim karamsarliklar, korkular, belirsizlikler hepsi ne kadar da uzagimda kalmis dualarimin sayesinde. Ha illa bir formul bekleniyorsa, dua'dan baska bir secenek gelmiyor aklima. Ozellikle anne baba duasi... Onlarin dualarini aldigimin o kadar farkindayim ki, yasadigim cogu seyin yolunda gitmesinin, olmaz dedigim seyletin oluverm

Duvarlar

Sustu. Sonra da yazdı hep. Ergenlik dönemindeki buhranlarında da bu böyleydi, 9 yaşındayken günlüklerine başladığında da. 20'sine geldiğindeyse hala aynıydı... O zamanlar mahallede pek akranının olmayışı böyle yapmıştı belki de onu. Ya da aylak adamlığındandı.  Arada sırada yakınsa da, o bu durumdan memnundu ya da itiraf edemese de, memnun olduğuna kendisini ikna etmeye çalışıyordu. Karşılaştığı insanlar böyle yapmaya itmişti onu belki de. Belki de koyduğu bu duvarlarla, onların kendisine daha az zarar verebileceğini düşünüyordu. Kısmen haklıydı da. Artık insanlar tarafından daha az inciniyordu, söyledikleri yalanları, vaat ettikleri boş hayalleri daha az duyuyordu ve artık insanlar tarafından aldatılmıyordu ama duvarın arkasında tek   başınaydı . Bu tek başınalığın üstesinden gelebilmek için de, oyuncaklarına, kitaplarına, resimlerine ve günlüklerine veriyordu kendini. Tüm bunların da mutlu olmak için yeterli olmadığını o da anlıyordu. Üste

Kendinle Kalırsın

İzlemek için sonraya sakladığım filmlerdendi Forrest Gump. Ve bugün de ancak sıra gelebildi ona. Filmin bir sahnesinde, çözümleyemediği dertlerindenden sonra, içinden birdenbire gelen koşma isteğiyle dünyayı turlarken buluyordu kendini. Ben de sıkıntımın olduğu zamanlarda, birilerinden çok beni benim anlayacağımı düşündüğüm için hemen kendimle randevulaşırım. Bu randevularımda, kendimle muhakememi yaparken diğer insanları gözlemlemeyi de çok severim. Hasılı kelam, en iyi fırsat da tempolu yürüyüşlerim oluyor. Kalabalık caddelerden geçerken başka, tenha dar sokaklardan geçerken başka insanlar, başka başka düşünceler. Sonuysa hep aynı. Hep kendinle kalma'ya çıkan yollar... O caddelerden, o sokaklardan kimi zaman hüzünle, kimi zaman sevinçle, kimi zaman umutla da geçsek, hep kendimizle kalıyoruz. Umutlarımızı, hayallerimizi birileri üzerinde bırakmamak gerek. Bir gün onların da o başka insanlardan olabileceği ihtimalini unutmamak gerek. Ve onlar başka insanla

Deniz

yüzme bilmediğim halde boyumu aşan bir derinlikte karadenizin yükselen dalgalarına rağmen sadece ona sarılmaktı güven ve her halükarda oradan sağ salim çıkacağımı bilmekti. şimdilerdeyse az bulabildiğim çoğu kez yitirdiğim bu duyguyu beyhude bir çabayla başka insanlarda arayıp, bulamayınca da yalnızlık diye afillendirmekti belki de. belki de yanlış bir denizde, yanlış kişilere sarılıyor olmaktı sorun. sorun belki de bendim hala. çünkü ben bu yaşıma rağmen hala yüzmeyi bilmiyordum. ve bu yüzden alışamamışım bir türlü yükselen dalgalara... alışamadığım yükselen dalgaların yanı sıra dokunamadığım uzaklıklardaki dubalarsa aşmamam gereken engellerdi, hayatımın sarı çizgileriydi, ben başka denizler görmek isterken ve onlardan ötesi yoktu bana. oysa onlardan olmak, öteki olmak o kadar yakındı ki bana. şimdiyse kulaç atmayı becermiş gibiydim yalnız kalmak zorunda olunca. bedenime ahtapot misali doladığım kulaçlarımla bazen batmayı, nefessiz kal