Ana içeriğe atla

Bi' Sen Zekisin


Dusundugun kadar zeki olmadigini ilk ne zaman fark ettin?

Benimkisi, liseye basladigim, meslek secme konusunda yasadigim fikirlerm ile cevap buldu bu sorum.

Aslinda bakarsaniz bence mukemmel bir soru. Gecen gun de esimle konustugumuz icin aklima geldi bu konu. 

Her insan belli bir engele carpmadan ya da kendinden daha zeki insanlarin oldugunu fark etmeden, bunu kolay kolay fark edemiyor.

Dusunsenize belli bir yasa kadar cogumuzun bir meslek hayali olur, kapasitemizi bilmeden.

Mesela benim bircok meslek hayalim olsa da ilki doktorluktu, hatta cocuklari cok sevdigimden, cocuk doktorlugu.

Kazanip kazanamayacagimi anlayacak yasta degildim bunlari soylerken. Cunku gerek ilkokul, gerek ortaokulda sevilen ve oldukca da basarili sayilabilecek bir ogrenciydim ama bu donemlerin hicbirinde caliskan degildim. Disaridan cok calisiyor izlenimi vermeme ragmen :)

Bizim zamanimizda adi Oks olan sinava hazirlanirken bende taslar yerine oturmaya basladi. Tip belki hala olabilirdi ama bir tarafim bu tembellikle yapamayacagimi da soyluyordu. Soyle boyle derken istedigim anadolu lisesini, 0,004 puanla kacirdim. 

Tembelligimin boyle bir seye malolacagini da beklemiyordum acikcasi. Ama neyse dedim lisede calirsam yaparim elbet.

Lise bire baslayinca bir nebze daha umudum vardi. Okul notlarim gayet iyiydi. Ama ben artik sayisal okumak istemiyordum nedense. Kararim kamu yonetimi okuyup, kaymakam olmakti. Zaten siyasetin s'sini bilmeden ileride de politikaci olmak istiyordum.

Hayir bu fikir de nereden aklima geldi hic emin degilim. Ailede siyasetle ilgilen bir rol modelim falan da yok. Sadece tarih dersinde cok sevdigim hocamin anlattigi konularla inanilmaz gaza geliyordum. Bize yapilan haksizliklar, itilaf devletlerinin planlari vs. 

Yani o dersten sonra Aysun hadi seni askere almamiz gerekiyor deseler kosa kosa giderdim.

Zaten ortaokuldayken asker olma sevdam da buradan cikmisti sanirim. Lise bitiminde de Hava Kuvvetlerinde okumaya hak kazanmistim ve sadece mulakatlara gitmem gerekiyordu. Fakat elimize postanin gec ulasmasi nedeniyle ertesi gun olacak mulakat icin haftasonunda gerekli evraklari toparlamamiz ve Istanbul'a gidebilmemiz imkansizdi. Bu hayalime de orada son vermistim. 

Yani aslen sanirim lisede fark ettim aman aman bir zekaya sahip olmadigimi. Fen lisesi ogrencilerinin cozdugu fizik olimpiyatlari sorularini gorunce, disaridan belli etmesem de icimdeki hava sonuvermisti ve tip okumayi aklimdan cikarmistim ve esit agirlikci olacaktim. Okul mudur yardimcimiz, bu okul notunla esit agirlaga yazmam seni dedi. Israr ettim hayir dedi. E ben de karsi cikamadim ve sayisal bolume gecmis oldum ama hayalimdeki meslekler ucuvermisti. Ne olacaktim ki sayisaldan?
Matematik-Geometrim iyi diye matematik ogretmeni ol tavsiyeleri aldim bircok hocamdan ama ne yalan soyleyeyim, benim gibi politikaci olmak isteyen, doktor olmak isteyen biri ogretmen mi olacakti diye dusundum ve o zamanki gururumla imkani yok olmam dedim. Baska birsey olmaliydim ama ne? 

Lisede ogle vaktimin cogunu kutuphanede gecirirdim. Ve yine birgun mesleklerle ilgili rehberlik kitabini gordum. Allah'im nasil heyecanliyim ama. Butun mesleklere bakiyorum ne olabilirmisim goz atiyorum.

Sonra kitap fuarina gidiyorum universite standlarindan meslekler ve calisma alanlariyla ilgili bilgilendirici tanitim kagitlarindan aliyorum. Ama Allah ne verdiyse bircok meslekten rastgele. 

Zaten o donem kitap fuarinda verilen promosyonlari yagmalamamdan zavalli ailem de magdurdu. Onlara da talimat verip, Anne, Baba bana test kitabi, yaprak test, konu anlatimli ne gorurseniz alin, indirimdeyse haber verin ben yaniniza geleyim beraber alalim diye yanlarindan ayrilir oyle dolasirdim.

Neyse bayagi bir uzattim sanirim ama iste bu kitap fuarlarindan eve dondugumuzde gerekli gereksiz onlarca poset kitap, kagit oluyordu. En zevk aldigim kisimsa hepsini tek tek elden gecirmek oluyordu. Onlarin icinden bir universiteden aldigim meslekler hakkinda bilgilendirici olan o tanitim kagidini buldum ve okuyunca tamam dedim. Zaten onceki arastirmalarimdan da kafamda olan meslege karar vermistim. Endustri muhendisi olacaktim. Niye? Cunku calisma alani en genis meslek oydu, baktigim bolumler arasinda. Ne is yapardi bilmiyordum ama is alaninin genis olmasindan oturu kolay is bulunabilecegi yaziyordu ve benim icin konu orada kapanmisti.

Babamlar sag olsun, hicbir sey demeden, sen ne istersen, nasil mutlu olursan oyle yap kizim diye desteklediler. 

Hasil-i kelam hayalimdeki universite'de okuyamamis da olsam, istedigim meslege sahip oldum hamd olsun. Bu surec vesilesiyle de zeki falan olmadigimi da anlamis oldum. Esimle tanistiktan sonra masaAllah onun ortalamanin hayli ustunde bir zekaya sahip olmasindan sonra bu "zeki degilim" farkindaligi soylemeye dilimin varmadigi baska boyutlara da ulastigini itiraf edebilirim sanirim😁😅

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Epey Zamandan Sonra

Ne kadar zaman olmuş blog'uma uğramayalı, Aslında hep aklımdaydı ama vakit ayıramadım, üşendim belki de bi'şeyler yazmak için.. Belki de özel kalsın diye paylaşmak istemedim bilemiyorum. Bahsetmeye bir yerden başlamak gerekirse, bir yıl öncesinde gerçekleşmesi, kısa vadede imkansız diye baktığım kararlar aldım. Öncesinde bir erkek arkadaşım bile olmamışken, bir yıl dolmadan, tanışıp evleniverdik Eşimle... Rabbim'e binlerce hamd olsun ki, bu kısa vadede nasıl çok özel biri olduğunu görebildim... Bana çok kıymet veren, her manada mutluluğumu, şahsi mutluluğundan önde tutan, şefkatle ve en önemlisi merhametle sevebilen biri... Rabbim ondan Razı Olsun İki Cihanda da. Hamd olsun, düğün dernek işleri derken bitiverdi hepsi.. Sonrasında balayı için Kaş' a uçtuk. Sakin, kalabalıktan uzak, çok şirin ve manzarasına hayran olduğumuz bir butik oteli tercih ettik. Antalya Havalimanına epey uzakta olması sebebiyle araba kiralamadan ulaşımın pek uygun olmayacağ

Nefsimin Cimri ve Bencil Tutkulari

Icimde bir sey var. Nasil tarif edebilecegimi bilmiyorum fakat dilim dondugunce anlatmak istiyorum bu duyguyu. Sanirim yazdikca ben de daha iyi anlamis olacagim. Bir zaman geliyor, elime hayir edebilmek icin bir firsat geciyor. (Allah kabul etsin maksadim kendimi iyi bir insan olarak gostermek degil. Bunun için vermiyorum bu ornegi. ) O hayri Allah nasip ederse gerceklestiriyorum fakat sonrasinda daha fazla sey yapmak adina olan dusuncelerimi bir yanim engelliyor. Ne yalan soyleyeyim, sanki icimdeki bir duygu "tamam, abartma, bu kadar yeter iste"  diye frenleyerek ve ustelik bu frenlemeye de hakli bahaneler bulmaya calisarak beni rahatlatmaya calisiyor. Ben de bu icimden coskun bir sekilde gelen iyilik yapma gudusu ve "tamam, abartma ya da boşver basina is alma" gibi duygular arasinda gidip geliyorum.  Itiraf etmem gerekirse sanirim icimde olan cimrilik bunlara engel oluyor. Sadece maddi anlamda degil. Manevi anlamda da cimri sayilabilecek biriyim denilebili

Çocuklar Ve Yaşlılar

İletişim halindeyken, kendimi en rahat hissettiğim, bir sonraki cümlemde nelerden bahsetsem, şunu desem yanlış anlar mı, bunu söylesem benim hakkımda başka bir fikre kapılır mı, konu nasıl ilerler, ne dersem de muhabbet döner gibi sorulara,kaygılara lüzum bulmadığım iki gurup insan oluyor hayatımda. Biri çocuklar, biri yaşlılar. Bıkmadan usanmadan, karşımdakinin niyetini anlamaya çalışmadan fütursuzca, konuşabildiğim, zamanın nasıl aktığını anlamadığım bu iki insan gurubunu çok seviyorum. Onlarla geçirdiğim zamanda konunun nasıl ilerlediğinin bile farkına varmıyorum. Genelde soru soran taraf ben ve çoğunlukla yanıt almaya çalışan taraf da ben olarak ilerliyor muhabbetlerimiz. Bu iki gurup da sorulara yanıt vermekten oldukça memnun oluyorlar nedense. Sanırım ilgilenildiklerini hissetmeleri, kendilerini de iyi hissettiriyor. Allah rahmet eylesin, babaannemle ve dedemle öyle konuşurduk ki. Kendi annesi olmasına rağmen Babama bile fenalık gelirdi bizim uzun muhabbetlerimizde

Oje

buz mavisi rengindeki ojemi fark ettim az evvel. uzun zamandır kullanmamaktan mütevellit arka köşelerde kalıvermiş. beğenerek almıştım halbuki. ama nedense sonradan bir tuhaf gelmeye başladı rengi. sıkıldığımı düşündüğüm, hatta niye almışım ki bu rengi diye söylendiğim anlar oldu. pişman oldum ve yalnız bıraktım onu. yine de atmaya kıyamadım, eski yaşanmışlıklarımızın hatırına. ondan vazgeçtiğimi sandığım zamanlarda, karşılaştığım farklı tonlardaki mavi ojelerimi alırken onu unutmaya başladığımı hatırlıyordum. şimdi de uzun zamandır sürmediğim tırnaklarıma yeniden sürmek istedim ojelerimi. hangisini sürsem derken, kenarda kıyıda kalan, az kullandıklarımdan süreyim de ziyan olmasın istedim. derken bizim buz mavisi takıldı gözüme. iyi dedim, kullanayım da bitsin. tırnaklarımın üzerine fırçayı ilk sürdüğüm ana kadar hala endişe vardı. ya beğenmezsem? aman canım siliveririm gider diye düşündüm. derken ilk katı sürmeyi bitirdim, hala bir memnuniyetsizlik ol

Hayırlı Eş...

Gecen is yerinde bir ogle yemeginde konusu acilmisti evliligimin. Simdiki yapilan evliliklere gore erken bir evlilik olarak goruluyor sanirim ki, merak ediliyor. En cok sorulansa, o kadar kisa surede birbirimize nasil guvenebildigimiz, sirrinin ne oldugu oluyor. Oysa kismetten baska cevap veremiyor insan. Cunku hakikaten Allah'in nasip etmesinden baska bir sey degil basimiza gelenler. O kadar kisa surede birbirimize isinabilmemiz, guvenebilmemiz, iliskimiz icin onlarca fedakarlik yapip ve bir onlarca kadar riski goze alip evlilige kadar gelebilmesinin ozel bir formulu falan yok. Fakat dusunuyorum da, yaklasik bir bucuk yil kadar evvelinde yasadigim karamsarliklar, korkular, belirsizlikler hepsi ne kadar da uzagimda kalmis dualarimin sayesinde. Ha illa bir formul bekleniyorsa, dua'dan baska bir secenek gelmiyor aklima. Ozellikle anne baba duasi... Onlarin dualarini aldigimin o kadar farkindayim ki, yasadigim cogu seyin yolunda gitmesinin, olmaz dedigim seyletin oluverm

Duvarlar

Sustu. Sonra da yazdı hep. Ergenlik dönemindeki buhranlarında da bu böyleydi, 9 yaşındayken günlüklerine başladığında da. 20'sine geldiğindeyse hala aynıydı... O zamanlar mahallede pek akranının olmayışı böyle yapmıştı belki de onu. Ya da aylak adamlığındandı.  Arada sırada yakınsa da, o bu durumdan memnundu ya da itiraf edemese de, memnun olduğuna kendisini ikna etmeye çalışıyordu. Karşılaştığı insanlar böyle yapmaya itmişti onu belki de. Belki de koyduğu bu duvarlarla, onların kendisine daha az zarar verebileceğini düşünüyordu. Kısmen haklıydı da. Artık insanlar tarafından daha az inciniyordu, söyledikleri yalanları, vaat ettikleri boş hayalleri daha az duyuyordu ve artık insanlar tarafından aldatılmıyordu ama duvarın arkasında tek   başınaydı . Bu tek başınalığın üstesinden gelebilmek için de, oyuncaklarına, kitaplarına, resimlerine ve günlüklerine veriyordu kendini. Tüm bunların da mutlu olmak için yeterli olmadığını o da anlıyordu. Üste

Kendinle Kalırsın

İzlemek için sonraya sakladığım filmlerdendi Forrest Gump. Ve bugün de ancak sıra gelebildi ona. Filmin bir sahnesinde, çözümleyemediği dertlerindenden sonra, içinden birdenbire gelen koşma isteğiyle dünyayı turlarken buluyordu kendini. Ben de sıkıntımın olduğu zamanlarda, birilerinden çok beni benim anlayacağımı düşündüğüm için hemen kendimle randevulaşırım. Bu randevularımda, kendimle muhakememi yaparken diğer insanları gözlemlemeyi de çok severim. Hasılı kelam, en iyi fırsat da tempolu yürüyüşlerim oluyor. Kalabalık caddelerden geçerken başka, tenha dar sokaklardan geçerken başka insanlar, başka başka düşünceler. Sonuysa hep aynı. Hep kendinle kalma'ya çıkan yollar... O caddelerden, o sokaklardan kimi zaman hüzünle, kimi zaman sevinçle, kimi zaman umutla da geçsek, hep kendimizle kalıyoruz. Umutlarımızı, hayallerimizi birileri üzerinde bırakmamak gerek. Bir gün onların da o başka insanlardan olabileceği ihtimalini unutmamak gerek. Ve onlar başka insanla

Deniz

yüzme bilmediğim halde boyumu aşan bir derinlikte karadenizin yükselen dalgalarına rağmen sadece ona sarılmaktı güven ve her halükarda oradan sağ salim çıkacağımı bilmekti. şimdilerdeyse az bulabildiğim çoğu kez yitirdiğim bu duyguyu beyhude bir çabayla başka insanlarda arayıp, bulamayınca da yalnızlık diye afillendirmekti belki de. belki de yanlış bir denizde, yanlış kişilere sarılıyor olmaktı sorun. sorun belki de bendim hala. çünkü ben bu yaşıma rağmen hala yüzmeyi bilmiyordum. ve bu yüzden alışamamışım bir türlü yükselen dalgalara... alışamadığım yükselen dalgaların yanı sıra dokunamadığım uzaklıklardaki dubalarsa aşmamam gereken engellerdi, hayatımın sarı çizgileriydi, ben başka denizler görmek isterken ve onlardan ötesi yoktu bana. oysa onlardan olmak, öteki olmak o kadar yakındı ki bana. şimdiyse kulaç atmayı becermiş gibiydim yalnız kalmak zorunda olunca. bedenime ahtapot misali doladığım kulaçlarımla bazen batmayı, nefessiz kal